اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
20 Ağustos 2006
Kıymetli, değerli, geleceğinden haklı olarak ümitlendiğim güzel kardeşlerimden Soylu Mehmed kardeşim,
İki gün önceki çok iltifatlarla dolu mektubunuz vesilesiyle…
Benim sizin hakkınızda hem soylu hem güzel huylu bir kardeşim olarak ümitlerim, müspet kanaatlerim elbette vardır. Öyle olmasa ne diye beraber olalım, omuz omuza olalım, bir kısım hizmetlere bu beraberlik içinde himmet edelim? Her ne kadar size karşı teveccüh ve iltifatlardan mizacınız gereği mahcup oluyorsanız da benim kanaatlerimi izhar etmeme, belki hüsn-ü zanlardan öte tespitlerimi söylemelerime bir şey diyemezsiniz. Siz benim kıdemli vefalı bir dostum Cemâl Ağabey’imin hafidi vesilesiyle olduğu gibi, yine kıdemli ve vefalı dostum Ali Bey’in de oğlusunuz. Fakat yakınlık sebebimiz yalnız bu değil, elbette meknuz istidadınız ve candan oluşunuz sebebini de nazara alıyorum. Rabbim bu aciz kulunu hususiyle güzel insanları teşhis konusunda mahcup etmedi. Eğer mübalağa etmiş isem aşırı iltifatlarım varsa bunları istikbale ait dua ve temenniler kabul edebiliriz.
İnsanın kendine dönerek genellikle manevî aynalar karşısında çok oyalandığını söyleyebilirim. Gerçekte hizmetlerinde ilerleyebilecek insanlar ağırlıklı düşüncelerini hizmetleri üzerinde odaklaştırmaları gereklidir. Ne sen ne ben hep “Ben ben ben” diyemeyiz. Sizin ifadenizle “Biz bu asrın yetimiyiz, boynumuz bükük” diye gayretlerimizdeki hızımızı kesemeyiz. İman etmişiz ki her ihtiyacımız için yönelecek merciimiz belli.
“Nakıslıklar içinde bizi lütfen idare edin ağabeyim” deyişinizle düşüncelerimi farklı sahalara çektiniz. Hemen şunu söyleyeyim ki nakıs olmayan kim? Nakıs ve kusurdan münezzeh bir Zât biliyoruz. Elbette kusurlarımız olacak, fakat telafi için gayretimiz de olacak. Diyelim ki anlayış konusunda kendimizi zayıf bulduk. Öyle mi kalmalıyız? Hakiki ilimler ve marifetler fehim ve idrak duygularımızın anahtarlarıdır. Salihat da öyledir. İşte biz o anahtarı tutmasını bilmeliyiz.
Muhataplarım olan siz kardeşlerim, hakkınızda hiç de tezyif, tahkir, hafife alma maksadım bulunmadan genel olarak anlayışın ehemmiyeti hususunda mektuplar yazdım. O mektuplarımda anlayışın, anlayış gücümüzü geliştirerek tam muhatap olabilmenin kıymetini nazara vermek istedim. İstidatça anlayıştaki zaafı suçlayamam. Görüyorum ki sair istidatlar gibi o da geliştirilebilir. Vaktiyle kemik veremi olan bir genç tanıdığım vardı. Bir yıl gibi aradan sonra o ayakta durmakta zorlanan genci heybetli güçlü bir adam olarak karşımda gördüm. Meğer judo ve karate çalışmış, kendini, sağlığını, gayretiyle kazanmış, dereceler de almış. Maddî olarak kendimizi geliştirebilmemizin çok önünde manevî gelişmelerimiz imkânları da var. Etrafıma hep bu zaviyeden bakıyorum.
Şu hususu da belirteyim: İnşaallah gelecekte yazacağınız mektuplarda karşımda kameti bükülmüş, kırk büklüm olmuş bir insandan farklı bir portre görmek istiyorum.
Kardeşlik halkasının nurlu mekânları dershanelerimizi birer saadet sarayı dünyamız içinde asude birer cennet köşesi gibi biliyorum. Bu saadethanelerde sizin gibi çok kardeşlerimizle ne güzel manevî bir hava teneffüs ediyoruz.
Bilvesile selâm eder, gözlerinizden öperim. Sakın sakın, dualarınız (aciz Ahmed İhsan hakkında) gittikçe artarak devam etsin, zayıflamasın... Çünkü ihtiyaç çok...
Kardeşiniz
AHMED İHSAN GENÇ
Not: Bu mektup telefon görüşmesiyle yazdırılmıştır.