اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Çamlıca, 18 Eylül 2006
Pek çok muhterem ve aziz kardeşim,
İsterseniz bugün son mektubun muhtevası üzerinde belki daha çok tasrih için (inşaallah fuzûliyattan sözleri çoğaltmayarak vasatî anlayışlıların kolay anlayacağı ifadelerle) açıklamaya çalışacağım.
Kelâm-ı Kadîm’in Sahib-i Zîşan’ı, merhamet sultanı Rabbimden niyaz ediyorum ki; hak söyleyeyim, hayır söyleyeyim, istikametli olayım, yalnız ve yalnız Hakk’ın hatırını nazara alabileyim. Evet, bu azim içinde birileriyle bir problemim yok (olmasını da istemem), fıtrî nimetler arasında İhsan’ına da ihsan ettiği elleriyle, hayırlı ve güzel olanı tutmak, gözleriyle görülmesi lazım olanları görmek, diliyle de en güzelini söylemek, bu cihazatın vazifeleri tamamlanıncaya kadar ben de azamî minnettarlıkla hizmet ve vazifeme devam edeceğim.
Her bireri bu uzuvlarımdan bana daha yakın olabilen kardeşlerim (hassas alınganlıklarla) tenkide mi maruz kalıyoruz endişesi içine düşmesinler. Size de başka kardeşlere de tekrarlıyorum; düşüncelerimi, bildiklerimi açıklarken (tebliğ hizmeti yapma şuuru içinde) birinci muhatapların şahsında, bütün insanları, istifade etmekten müstağni olmayacakları, adeta karşımda görüyorum. Belki çok ileri zamanlarda da yazılanları okuyacak, söylenenleri dinleyecek ciddi muhataplarım olabilir. Muhtelif muhataplardan belki en birincileri de binde birin hedefi değildir. Şu halde alınganlık yanlış olur.
Ben Risale-i Nur gibi bir eseri okuyorum. Yüksek hakâikinden, kendimi tam bir muhatap olabilmeyi düşünerek, velev ikaz mahiyetinde veya feyiz sûretinde kendime çekmeye çalışıyorum. Yine de istifadem ne derece olursa olsun, bu azîm gerçekler “Yalnız benim içindir” diyemem.
Geçmiş büyüklerimizden, eserlerinden istifade ettiklerim candan sevdiğim çok zâtlar var. Zamanımızı ziynetlendiren, nurlandıran (az da olsa) muhterem büyüklerimiz var. Şahsen onlara yalnız gıyabî muhatap olmakla kanaat edemiyorum. İsterdim ki, bütün yabaniliklerime rağmen Resulullah’ın (a.s.m.) dizinin dibinde olayım. Medine’sinin sokaklarında dolaşan bir köpek olayım, elbette okşadığı bir kediciği olmak da vardı. Sünnetini onun gözleri içinde görseydim. Bazen bana yaramazlıklarımı, huysuzluklarımı, kaşlarını çatarak veya “Hı hı!” diye diye dargınlığını belli etseydi. Ah! Muhatap olabilmek…
“Söz uzanır ger kalanın der isem” diyerek bu konuyu bugünlük burada bırakıyorum.
Bilvesile çok çok selâmlar ederek sizden ve sizlerden şu mübarek günlerde kesafetli ve zamlı dualar bekliyorum.
AHMED İHSAN GENÇ
Not: Değerli Hacı Enis Göksel Uşaki ve Ömer Üzmez kardeşlerimizin askerliklerini bitirip, maddeten terhis olmalarını, manevî vazifelerinin ise bilvesile hızlanarak devam edeceğini (inşaallah) gerçek terhise kadar devam edeceği ümidi içinde tebrik ediyorum.