اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Kahire, 18 Temmuz 1999
Ruhunda büyük bir cehdin, mübarek bir faaliyetin alametleri hissedilen kardeşim,
Bu mektubumu da Kahire’den yazıyorum. Bazı manilerle İskenderiye’ye henüz gidemedik. Çok acip ve emsalini az gördüğüm sıcaklarla benim gibi yol arkadaşım da dünyanın kaç köşe olduğunu öğreniyoruz. İnsan olarak ne kadar âciz ve zayıf olduğumuzu anlıyorum. Burada gündüz saatlerinde en yakın bir yere gitmek de bizim gibi misafir insanlar için tehlikeli olabilir. Açıkça “min feyhi cehennem” sırrını görüyoruz.
Kalp kalbe, ruh ruha beraber olmaktan çok mütehassis olduğum kardeş,
Sizin bana anlattıklarınız gayet derin, ince meselenin içinden çıkamıyorum, belki yabancı kalıyorum. Acaba bir kısım ulvî ruhlar sizin ruh âleminize mi geliyorlar veya siz muhterem ruhlar âlemi içinde bir seyahatte mi bulunuyorsunuz teşhis edemiyorum. İnşaallah bunlar temiz ruhlar olsun. Sübhan Teâlâ habis ervâhın yakınlığından iz’âcâtından bizleri hıfz buyursun. Bunlar ısrarla okuduğumuz müstahsen duaların, elfaz-ı mübarekenin hadimleri olan memurin-i ilahî olmak ihtimali var, ürkmemek lazım. Okuduğumuz Cevşen gibi yüksek hasiyetli münacatlardan, Nur derslerinden, vird edinilen sureler ve ayetlerden mütehassıl sevaptan (o ahbap ruhlara da) sizinle arkadaşlık eden ruhlara da hisse ayırmak şarttır. Mamafih akıl ile bu çok cihetlerini bilemediğimiz meseleyi fazla kurcalamamak doğru olur. Şurası da hatıra geliyor, gıyabınızda dua yapan kimselerden bazı kuvvetli nefes sahipleri (bilerek-bilmeyerek) ruhunuzu muhasaraya alabilir. O kimse saf ve marifetçe cılız ise zararı da dokunur. Siz Cevşen okumaya muntazam devam edersiniz. Ehl-i Cevşen için hususi himaye vardır. Biiznillah, süfliler tabakalarından ulviler ve ulvilikler semalarına urucu o temin eder. Siz de bilirsiniz.
Bu mektupta sizin hatırınızın azizliğinden veya cazibe-i ruhunuzdan mı bilmem çok hususi ve şahsi meselelerde takılıp kaldım. Hâlen de hissiyat-ı kalbiyemde bir atlama yapamıyorum. Fesübhanallah siz buna ne diyeceksiniz? İhtiyarî bir arıza mı söz konusu?
Ey ruh-u câvidân!
Nur-u marifetin cilvelerinden neler aksedeceğini bilemediğimizden hem de onları yakalamak mümkün görünmediğinden, bu meseleyi tamamı anlaşılır bir sûrette anlatamadığımın farkındayım. Süratli değişen manzaraların kalbî ve ruhî lezzetleri hissedilse de mahiyetlerinin anlaşılamamasına benzeyen bir hal diyeyim. En iyisi böyle durumlarda ölçülere, emirlere daha sıkı sarılmak belki bu hazlardan kısmen istiğna göstermek olabilir. Sizin düşündüğünüz gibi bu istiğnayı (hazz-ı nefisten vazgeçerek) ifaya her maneviyat kahramanın gücü yetmez. Sizin için bir şey diyemem. Ruhen ve kalben naklin haberini, aklın emirlerini icra hususunda çok azimkâr bir insansınız, mizansız gitmezsiniz.
Çok yıllar önce sizin hallerinizin benzerliklerini yaşayan bir dost kardeş vardı, ruhundan akseden cazibe kuvveti onun dengesini sarsıyordu. Mühim bir velayet sahibi gibi idi. Bunlar etraftan hissedildikçe bir kısım zarurî bilgilerden mahrum, maneviyat hayatına yabancı zayıflarca mühim bir mürşit zannedilmeye başlandı, çok muvazenesizlikler görüldü, arızaların tamiri tamamıyla mümkün olamadı, emsallerine çok rastlanmıştır.
Ruhuna bütün cihetlerden ufukların açık olmasını ümitlendiğim kardeşim,
Aczim sebebiyle sizin bana aksettirmeye çalıştığınız kalbinizin aynasında parlayan latif güzellikler için kanaatimi kelama sığıştıramıyorum. Bir zaman sonra ya siz bana tam ifade ve izah edersiniz veya biraz daha iyi anlarım. Kalp ve ruh özleminin vüs’ati sizce de malumdur, ihatası mümkün olmuyor. Hatta istidâdât-ı kalbiyemiz marifet nurlarıyla, feyizlerle devamlı tevessü' edebiliyor. Âlemler çapında genişlemesi de mümkündür. Kalb-i insanînin fıtratı budur. Ancak bu kalp manevî kalptir, onun da içinin içidir.
Şimdi görüyorsunuz ki bu mektubumu tamamlamaya gücüm yetmedi. Artık hikmetini teemmül ederiz.
Selâm ve dua...
AHMED İHSAN GENÇ