اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Kahire, 17 Eylül 1999
Allah’ın (c.c.) rıza ve rıdvanında yükseklenesi, kemal-i sıdka eresi kardeşim,
“Saidlere, Hamzalara, Ahmedlere Mektuplar”da ismi geçenlere mübarek olsun. Mücerred müşahhas, müşahhas mücerred, hem hayali hem hakiki kardeşlerimin muhatap olduğu “Saidlere, Hamzalara, Ahmedlere Mektuplar” okundukça onların zikr-i cemîlinden feyizli nurlar intişar eder, istikbalin parlayan ışıkları olurlar, nice manevî hayatlar içinde kandil kandil parlarlar. Rabbimin çok azîm olan rahmet ve inayetinden böyle bir ümidim ve beklentim var. Dualarıma bütün kuvvetinle sen de iştirak et ki bu hayalimiz hakikat olsun.
Büyük ağabeylerimin ve kümmelînin esnafına dâhil olası kardeşim,
Sizin de gördüğünüz gibi derslere cevher-i istidat sahibi çok kimseler geliyor, bunlar küçük himmetlerle, yani az zahmetli fiilî dualarla hemen çekirdek hayatından bir şecer hayatına geçip Nurlara sarılıyorlar. Artık zâhirî bir vesilelik sahibi kardeşe daimi bir akar, gelir ve kazanç yolu açılmıştır. Büyük bir şaşkınlıkla Rabbinden olan bu ihsanı, (enaniyet-i nefse mağlup olup) kendi eseri bilmedikçe...
Şirket-i maneviyede, şahs-ı manevîden daha ziyade istifade ederek manevî bir şahıs durumuna gelmek de belki ihlas kuvvetiyle mümkündür. Bu bahis içinde “ref’i imtiyaz” cihetini düşünmeden edemiyorum. Anlayamamış olabilirim. Şümulünü bilmemek de var.
Allah’ın (c.c.) izniyle “insaniyet-i kübra olan İslâm” içinde ve bütün dünyada harikaların zuhuru beklendiği, bir kısmının da zuhur ettiği şu zamanlarda ülfet perdesini yırtabilmiş ve görülecekleri görebilmiş, fehmedebilmiş her bir müştak için (hususiyle Nurlar vasıtasıyla) melekler gibi seyr ve uçmak yolu açılmış. Kim bilir nicelerini göreceğiz. Rabbimize daha ziyade hamd edeceğiz.
Muhterem kardeşim,
Bir kısım insanların çok çok malumatlar elde etmiş olmaları dikkatimi çekiyor, teşbihen aralarında hayatî bir alışveriş olmayan eşyalar gibi... Mesela masa üstünde çok değerli eşyalar mevcut, bir müddet sonra onlar kaldırılacak, yerine başka şeyler konacak. O masa bunlara hiçbir sûretle sahip olamayacak. “Bunlar benimdir” derse açık bir yalan olur, gülünç olur. Böyle çok kimseler görüyorum, acıyorum. Kendim için de sizler için de çok sakındığım bir husus budur.
İstifadelere hem gerçek ihtiyaçlar sebebiyle yönelmek hem de ağaçların, çiçeklerin suyu alışı gibi, güneşi emmesi gibi, hayatî varlıkların hayatî gıdalara, unsurlara meyilleri gibi, marifetlere ve ilimlere, hikmetlere sarılmak ebedi sûretini, manevî muhtevasını Allah’tan (c.c.) istemek, satmak için almaya heveslenenlere benzememek. Nurlardaki kay veren kuş ile süt emziren koyun farklarını unutmamak. İleride daha güzel güzelliklerin, daha hayatî bir hayatın varlığını nazara alıp faniliklerin fenasını üzerlerindeki fanilik damgasını görmekle arkada kalanlara müteessif olmayarak Bâkî’nin bekasını, o beka içinde Cemâl-i Cemîl’ini ve bunu temin edecek marifetleri aramak, Allah’tan (c.c.) yalvarmak... Faniyatın muvakkat rollerini bilip kemal-i istiğnayı elde etmek. Mahiyet-i hayat-ı dünyayı anlamadan, hayatı, iman ile hayatlandırmadan, farzlarla süslendirmeden, günahlardan çekinmeden onun lezzet ve zevklerine düşkünlüğümüz dalgaların insanı denize çektiği gibi bizi kendine çekip boğuyor... İçtimaî hayatın bu çok cazibeli, hissettirmeden yutan cihetini görmek, unutmamak lazım. Çünkü biz dünya için değiliz. Muvazeneyi bozmamaya dikkat.
Muhterem kardeşim,
Her biri senin gibi bahtiyar olan kardeşlerime hitap ederek soruyorum: Ahmet Özkul kardeşim, Mürsel kardeşim, Oğuz kardeşim, Ayhan kardeşim, Mes’ud kardeşim, Koçak kardeşim, İhsan (Özcan) kardeşim, İrfan (Hakan) kardeşim... Yusuflar, Ahmedler, Ertanlar, Erdallar, Erkanlar, Şevketler, Muratlar, Selimler, Kamiller, Hüseyinler, Halitler, Ömerler, Abdülkadirler, Alaaddinler, Mehmedler, Hasanlar, İsmailler, Rıdvanlar, Osmanlar, Mustafalar, Metinler, Özcanlar, Orhanlar, İdrisler, Yılmazlar ve hemşirelerimiz cevap veriniz! Hizmette hangi noktadayız, vazifemizi yapabiliyor muyuz? Kendi muhasebemde ilerleyen yaşıma rağmen dünya hevesleri uyandığı, nefsî arzuların çoğaldığı, ihmalleri, rehaveti tespit ediyorum. Şefkat tokatlarına müstahak olurum korkusu içindeyim. Sizler ne haldesiniz?
Allah’ın (c.c.) tevfikini dilerim.
Bâkî selâm…
AHMED İHSAN GENÇ
Hususi Notlar:
Çok mühim ve fikirli kardeşlerimizden Mürsel’in Hukuk sahasında muvaffakiyetini bekliyorum. Erkan (Erkam) kardeşin, içinde derinleşen bir insan olarak Hukuk’tan mezuniyetini sevinçle tebrik ederim. Yusuf ve Onan kardeşlerin askerlik hizmetini bitirmeleri şâyân-ı tebriktir. Genç Mehmed’in Avrupa stajına iftihar ediyorum. Aytaç’ın günleri azaldı. Barış ve sulh için kahramanlığını göreceğimiz Savaş’ın da mezuniyetini tebrik ederim. Maşaallah Abdurrahman (Atilla) hayatın başka bir yüzüyle Ramazan kardeşim gibi yüz yüze geldi. İnşaallah cennet arkadaşlarıyla birlikte güzel hizmet ederler. Vakumlara yutulmamak lazım... Mustafalar işlerini fazla uzatmamak akıllıca olur. Şevket kardeşimin sahası geniş gayretleri arasında hususi himmetleri de ailece kahramanlıkları da zikredilmeye layıktır. Onun için iş hayatında fazla dağınık olmaması kanaatimde bir değişiklik yok.
Ahmed kardeşim, hizmette vakıf vasıtalardan daha ayağı çabuk olan ve bizi bir kanatlı kuşa döndüren emektar düldülü satışınız hayırlı olsun. İnşaallah gittiği yerde de bu gibi hizmetlere vasıta olur. Allah (c.c.) size ve sizin gibi fedakârlık ruhunda numuneleşen kardeşlere cennet Burakları nasip etsin. Hazır imkân sahiplerini de hizmete daha çok zaman ayırıp bütün güçleriyle koştursun. Bizim yazımız, bir tek çiçeğin yazı olamaz. Bu aralar doktorlardan hiçbir haber alamıyorum. Dr. Said’den (Burak) de hiç ses yok. Küçükyalı’yı ihmal ediyoruz. Saatçiler yine görünmez oldular. Vedat kardeşimin de üzerinden dumanı kalksın da dostlarını yine hatırlasın. Selim’in Ahmed’i, Ahmed’in de Selim’i, belki Emin’i derslere getirmesi lazım. Gafletimizden faydalanıp çocuklarınızı bizden çalıyorlar.