اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Kahire, 11 Temmuz 1999
Muhterem kardeşim,
Mektup yazmak hususundaki vaadimi ve kararımı yerine getirmeye çalışıyorum. Rabbimden hayırlı şeyler yazabilmeyi, muhatap ve muhataplarımın faydalanması için yardımını istiyorum. Çünkü her tesirde müessir hakikatte O’dur, O’ndan başkası değildir.
Kardeşim,
Belde-i tayyibe, Dersaadet olan güzel İstanbul’umuzdan muvakkat bir zaman için ayrılışımızdan sonra selâmetle Kahire’ye indik. İslâm’ın en büyük merkezlerinden, bütün tarih devirlerinin mücessem bir numunesi olan Mısır’ın kalbine girmiş gibi kendimi hissettim. Avrupalının ve Avrupaperestlerin korkunç tahribatına rağmen yine de İslâm dipdiri kalmış, canlılığını muhafaza ediyor.
Allah-u a’lem şimdiki gelişmeler ve gelecek Kahire, İskenderiye ve Mısır’ı şuurlu Müslümanlığın hamurunun yoğurulduğu, hayat-ı imaniyenin fışkırdığı en mühim ve büyük dairelerden bir yer haline getirecek. Bu merkez herhalde hem talana uğramış Afrika’nın hem küfür, dalalet ve zulümlerle kokuşmuş Avrupa’nın medar-ı saadeti olacak. Pek aşikâr olarak burada kadîm kültürlerden bir harman var, meşher var, muhtelif akvamdan meydana gelen bir mahşer var. Hizmet-i Nuriye ve Kur’âniye’nin Mısır’da arz-ı endâmında çok güzellikler tebessüm ediyor. Hizmeti omuzlayıp da hasbî bir sûrette böyle İslâm beldelerine taşıyanları minnettarlıkla tebrik ediyorum.
Kardeşim,
Bu mütevazı ve kısa seyahatlerimde müşahedeten anladım ki hizmetler için çakılı toplar gibi sabitkadem olacak zâtlara ihtiyaç olduğu gibi gayet intizamlı çarklar ve pervanelere benzeyen dönüşlerle dönecek kahraman insanlara ihtiyaç görünüyor. Şüphesiz vesileleri değişik bu seyahatler (hevesî, nefsî cihetlerinden sakınılarak yapılırsa) çok hikmetli ve faydalı olur.
Kardeşlerimizden Alaaddin Bey, Şevket Bey ve İsmail’in Kafkasya, Orta Asya, Rusya gibi memleketlere ve Avrupa’ya gidenlerin de birer kelimelik tohumlar serperek döndüklerini düşünerek mesrur ve memnun oluyorum. Hem de muvaffakiyetlerinin müjdelerini alıyoruz. Gelecekte hem bu seyahatler artacak hem de İsmail kardeşim, Kamil ve Mehmet Can gibi kardeşlerimin ruh ekranında görülenler tamamıyla zâhir bir sûret alacak. Fedakârlıkta devamlı müstesna bir yeri olan, ihlas bakımından da önde giden Ahmet kardeşim gibi çoklarının istidatlarını bu yolda geliştirmeleri lazımdır.
Bütün dünyada âlem çapında işlenen bir haliçenin tamamlanması için binlerce mekik Şarktan Garba, Cenuptan Şimale yedullah ile atılacak. Ta ki haliçenin kaderî tersim ile umum müzeyyenatı ve nakışları ortaya çıksın. Kaderin böyle mekiği gibi oradan oraya atılmalardan nazlanmamak var, rızadîde olmak, şükretmek çok güzeldir. Senin kardeşin Allah (c.c.) yolunda harcanmaktan korkmuyor. Dünya yepyeni bir tekevvünle yenileniyor, sanki yeniden kuruluyor. Hizmet edenlerden Allah (c.c.) razı olsun. İnsanlık için mübarek olsun.
Kardeşim,
Bu vüs’atteki mühim hizmetlerde skolastikle, moda ile, sahası pek dar ve sığ olan siyasetlerle boğulmamak lazım... Bunda açıları dar olanların göremeyeceği belki hiç anlayamayacağı derin ve büyük hakikatler gizlenmiş. O işlerin de müşterileri vardır, varsın onlar da kendi yollarında gitsinler.
Muhterem kardeşim,
Birden aklıma Ataköy derslerindeki takıntı geldi. Sizlere bir şey diyemem, ancak kendimi ayıplıyorum. O dersleri böyle uzun zaman inkıta’a uğratmak suçtur. Mesuliyetlidir. Zannederim ki öyle mütevazı bir ders o havaliyi manen finanse ediyordu. Vesile olan kardeşler mühim bir adım atmışlardı. Yine de muhtemel külfetleri göğüslenerek telafisi yoluna gitmeliyiz. Nurdan kimseye zarar olmadığı malum. Belki Nurlar dâfiü’l-beliyyât olmasından musibetlerin temasını, dine ve imana zarar vermesini önler.
Beraberce hatırlayalım ki, o derslerde bulunan tevazu ve ihlaslı halleriyle gıpta ettiğim Ali Bey, İdris Bey, Yılmaz Bey, Orhan Bey, Faik Bey, Cevat Bey, Dr. Ahmet Beyler gibi çok sevgili kahramanlar, faziletli kardeşler o derslerin böyle sektesine rıza gösterirler mi? Hem o derslerin birinci dereceden vesileleri Alaaddin ve Şevket Beyler o hayr-ı kesir kapısının kapalı kalmasından ne haldeler? Ben kendim çok zararım olduğunu düşünüyorum. İman hayatın hayatı olmasından, hayat-ı imana hayat veren hizmetler onun hizmetkârlarını manen ve maddeten ihya eder. Hizmet-i imaniyenin bu çapta yapılması değil, sadece düşünülmesi bile ne gibi kötülük, şer ve zararları bizden uzaklaştırdığını hesap edemeyiz. Ataköy dersinin ihyası o köy ve civar mahallâtın da ihyası olur. Allah’tan (c.c.) muvaffakiyet umarım.
Değerli kardeşim,
Mektubuma daha önce başlamıştım. Şimdi çok sıcak bir Kahire gecesinde sabaha karşı tamamlıyorum. Hem kardeş, hem arkadaş, hem dost sizlerle beraberliğimden cidden mesut ve bahtiyarım. Firaksız visalin köprüsünü geçmiş gibiyiz.
Selâm eder, gözlerinden öperim.
AHMED İHSAN GENÇ