اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Göztepe, 25 Eylül 1999
Bugün sabah namazı tesbih ve dualarımdan sonra mübarek, feyizli, çok ehemmiyetli ve kerametli “Selâm” ism-i şerifi adeta gözümün önünde nurunu daha ziyade parlatmaya başladı, gayet vüs’atli daire-i harîmine davet olunmuşum gibi hissettim.
“Selâm”ın derin sırlarını, emn-ü emânın, rahat ve rahmetin onun içinde bulunduğunu, ihsan-ı ilahînin en açık kapısı, en geniş dairesi olmasını, hem ebedî cennetlerden bir cennet, hem Müslüman’ın dünyasında dahi bir hususi cennet, hem İslâm’da alem, hem mütekabil selâmlaşmalarda en açık, en cömertçe, en tesirli (her zaman hedefine ulaşan ve yerleşen bir ok gibi) bir dua olmasını, reddolunmamak ihtimalini, hem Rahîmiyet-i İlahiye’nin diğer bir ismi olarak belki bütün cennetleri ihata etmesini, hem ebedlerin, cennetlerin en çok söylenilen kelamının “Selâm” olmasını, hem Muhammedîliğin şahsında şerefini i’lası ve ilanı için emredilmesini zevkli bir sûrette ruhuma sindirmeye çalıştım. İnşaallah buna muvaffak oldum. Hatta ehl-i Nur olan mesut, bahtiyar cemaat-i güzîdeyi ve siz kardeşlerimi umum ruhlarla Darüsselâm ruhlarıyla birlikte selâmladım. Bu ruhanî hazzı her an yaşamak isterim. Bu hazzın “Selâm”ın, selâmı düşünmekten gelen güzelliğin bir kerameti olduğunun kalbimde sıcaklığı var.
Selâm, o ism-i âzamdır ki bütün âlemlerde ifşâsı lazımdır, vaciptir. Selâm, eşrefi’n-nâs Efendimiz ve ümmetine ve bütün meleklere ikram olunan bir inayettir, bir rahîmiyyettir. Selâm, Sure-i Yâsîn’in içinde en mühim yeri almasından kalb-i Kur’ân olan o surenin kalbi gibidir, herhalde o sûre-i mübarekenin bir diğer ismidir. Bilhassa ismullahtır.
Kardeşim,
Mezkûr cihetler içindir ki ehl-i selâm olanlarımız her karşılaşmamızda veya ayrılırken, bazen da gıyabî selâmlaşıyoruz. Bu kudsî kelamı çok zikretmekten, yaymaktan bütün nâsa duyurmaktan gayet büyük bir lezzet alıyoruz. Allah bize selâm ve selâmetler nasip etsin.
Kardeşim,
Söz “Selâm”dan açılmışken bir hususu hatırlatmadan geçemeyeceğim. Her birimiz kelama olan ihtiyacımızdan daha ziyade “selâm”a muhtacız. Gıyabî selâmlaşmalarda (mektuben olanları da içinde) zaruri olan, hatta farz olan mukabelelerde çok dikkatsizlik, ihmal ve bilgisizlikten gelen yanlışlıklar oluyor. Ehl-i Nur (maşaallah) ayrılırken selâmlaşmaktaki katmerli sevabı elde etmek sûretinde bu azîm sünnetin yeniden ihyasında muvaffak olduğu gibi bunda da muvaffak olur ümidindeyim.
Kardeşim,
“Selâm” o kadar azametli görünüyor ki bütün kelamlaşmaların önüne geçiyor, adeta besmele-i şerifenin vazifelerini görüyor. Efendimizin (a.s.m.) Mi’rac-ı hakikisindeki tekellümünde, tahiyyesinde “selâm” ile başlanıyor. Cevahir-i ubudiyetin cami' bir fihristesi olan namazımızda tahiyyatımızı ifa edip ruhları, melekleri ve mü’min, muvahhid, salât-ı kübraya dâhil kardeşlerimizi selâmlayarak çıkıyoruz veya beraberce cennete dâhil oluyoruz. Rabbim müşerref ve müyesser kılsın. Senin gibi kardeşlerimle bizlere nasip etsin.
“Selâm” ile selâmlaşmak kelamı zenginleştirdi. Başka zamanlarda selâmlı kelamlarda buluşmak üzere tekrar tekrar selâmlar ederek mektubumu tamamlıyorum.
Rabb-i Rahîm’imin selâmıyla selâmlanmış olanlara selâm olsun.
Kardeşlerinin dua ve himmetlerinden güç kazanan,
muhtac-ı rahmet ve muhtac-ı dua kardeşiniz
AHMED İHSAN GENÇ