اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Göztepe, 6 Ekim 2006
Çok sevgili Erdal Bey kardeşim,
18 Kasım 2005 tarihli mektubunuz karşılığıdır.
Bu değerli mektubunuzda mühim noktalara parmak basarak şu ifadelerle başlıyorsunuz: “Dâvâmız iman mücadelesidir ve başta kendi imanlarımız olmak üzere ümmetin her bir ferdinin sağlam bir imana sahip olmasını sağlayacak Nurları onlara ulaştırma dâvâsıdır.”
Bu tespit çok güzel ve benim gibi acz içinde bu ihtiyarlık günlerine kadar koşuşturan kardeşinize müjdeli bir sürur veriyor. Sizler gibi genç kardeşlerim tarafından meselenin böylece kavranmış olmasına şükredilir, “maşaallah” denir. Bu şuur ve azim istikametinde cehd eden kahraman kardeşlerimiz sayıları pek mahdut da olsa istikbal zamanlarının çok mahsuldar, bereketli, meyveli şecereleri olacaklarından suallerinizin cevabı mektubunuz içinde yüzüme gülüyor. Şöyle bir açık ifadeyle diyebilirim ki halen olagelen her türlü menfilikler, düşmanlıklar yalnız inkişafa vesile olacaktır. Hiçbirimiz iblis ve avanesine gelin bizimle uğraşın demeyiz. Onları bize sevk eden bir kudret sahibi var, üzerimizde ilahî bir kırbacın şaklayışı gibi onların gelişlerini düşünüyorum. Manevî bir küheylan gibi sizlerle hizmetimizin üzerine atılmak istiyorum. Husumet taifelerinin ve şeytanların hiç birisi bizim hizmet koşumuzda hızlanışımızın vesileleri, birer aleti olduklarının farkında değiller. Bu gerçeği Muhammedîliğin şerefli mensupları ise en azından kaidleri, rehberleri, çobanları tarafından biliyorlar.
Resulullah’a (a.s.m.) niyabet meselesine temas etmişsiniz, bu muayyen şahıslara inhisar etmiyor, belki açık veya kapalı, hâli, kâli ve kalbî dualarıyla istihdamen bazı zâtlar buna mazhar oluyor. Bu ince sır böylece bilinse ümmetin en âciz en zayıflarından bir Ahmed İhsan da ellerini bağlayıp duramaz, yüz yaşına da gelse daima ve daima her gün her saat koşuşturmadadır, ilahî tevcih sebebiyle vazifesi başındadır. Bir kimse ki ümmettendir; bütün İslâm’ı ve ümmeti ilgilendiren her türlü hizmetten ne müstağnidir, ne muaftır, belki kötürüm ve yatalak bir mü’minin de aklı başında iken yapacağı vazifeler vardır. Evet, bilerek vurgulu bir ifadeyle söylüyorum, bu duruma düşmüş bir mü’min de “Ben ne işe yararım ki?” diyemez, böyle derse yanlış olur, indallah mes’ul olur.
İstikbal zamanlarımızda her ne olacaksa gebe olan günlerin ve gecelerin doğurması bekleniyorsa ne yatarak ne oturarak bekleme olmaz, bizler hizmetimizi mükemmel derecesinde ifa etmek isteriz. Birilerine havale edip sipariş vermeyiz. Bu hizmetin hakkını verememiş kardeşin böyle anlıyor. İmanım da bu istikamettedir.
Bu konuda sizi çok meşgul edecek ehemmiyetli yazacaklarım varken şimdilik bu kadarla iktifa ediyorum. Ümit ederim ki ileride ya vicahen veya gıyaben mevzumuz üzerinde daha fazla düşünüp görüşeceğiz. Emin ol ki; Kur’ân ifadesiyle şeytanların tuzakları istikamet sahiplerine değil, onlara zarar verecek.
“Zâtınızdan ricam bu konuyla ilgilenmeniz” diyorsunuz, hem de “ihsan ettiği maddî, manevî gücünüzü kullanmanız” diyorsunuz. Emin olun ki ruhumuzla bu hususta taahhüdümüzü muhafaza edeceğiz. Bir tek nefesin bile zayi edilmesini kendim için de, sizler için de hoş karşılamam.
Ben de sizin ifadenizle sözlerin en güzeli olan Allah’ın selâmı ile sizi selâmlıyorum.
Duanıza çok muhtaç kardeşiniz
AHMED İHSAN GENÇ
Not: Bu mektup telefon görüşmesiyle yazdırılmıştır.