اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
Göztepe, 9 Kasım 2006
Çok zamanlar maneviyat hayatının en hassas, en derin konularında merak sahibi, düşünce hayatında zenginleşmek heyecanına sahip kardeşim,
Bu defa insan kalbinin sırlarını öğrenmek istiyorsun. Cismaniyetimizde var olan, bazı vesilelerle görülebilen “kalp” değil ki bu hemen bir anatomi kitabını açalım, tıp fenninde belki bir kadavra dersine girerek onların diliyle “İşte kalp!” diyelim. Siz benden meraklı mizacınıza uygun olarak metafizik yapı içinde manevî şahsiyetimizde en büyük bir ünite olan “kalb”i soruyorsunuz. Bir bakıma o bir muammadır. Onun sırlarını çözmeye çalıştıkça daha çok sırlara gömülüyor ve kesin bir gerçek olarak biyolojik yapı sahibi kalp içinde o bahsi geçen kalbin yeri şurasıdır denilemiyor. Ancak çok yüksek derecelerde bulunan ehil büyüklerimizin açık gibi görünen, fakat daima iphamlı kalan tarifleriyle o kalbi anlamaya çalışıyoruz. Ortada herkesçe kabul edilebilen bir gerçek var ki o “kalp”ten herkeste var. Bu varlığının tespitini o kalbin iklimindeki esintilerden, okyanusundaki dalgalardan anlayabiliyoruz.
Belki size çok garip gelecek, mübalağa zannedebileceğiniz bir ifade ile söyleyeyim ki: Bir kimse o kalbin kendisine açılmış bir kapısından içine girse, orada yüzlerce yıl seyahat etse, bütün mahallelerini keşfedebilmiş olamaz. Buna rağmen onun içine dalmaktan tereddüt etmemeliyiz. Tekemmül ve terakkinin azimli, sebatlı bir mücahidi o vüs’atli âleme girebilmekle insaniyeti noktasında hiç bir şeyi kaybetmeyeceği gibi çok büyük neticeler, azami zenginlikler elde eder.
Bu kalpler sahiplerinde en sönük, çok çok ihmal edilmiş vaziyetlerinde bile en az cismanî kalbimiz gibi devamlı inkılaplar gösteriyor. Emin olasınız ki onlardan herhangi bir inkılap, beşer tarihinin kaydettiği en büyük inkılaplar çapındadır. Onun tekemmül vasıtalarının, cihazlarının tamamını içine almış bir fabrika gibi çalıştığında hiç şüphe yok.
Şöyle bir hikâye (manevî bir müşahede) söyleyeyim: Rüya âleminde insanın kendi kalbi ona bir mescit, bir cami olarak görünür. Bundan çok seneler evvel kalp ekranına akseden bir cami içinde yüzlerce en modern tezgâhların çalışır olduğunu ve her bir tezgâhın başında geçmiş asırların en büyüklerinin, kâidlerinin o tezgâhlara nezaret ettiğini görmüştüm. Bu mühim rüyetin tabirine girmek istemiyorum. Siz anlayışlı bir ders arkadaşım olarak bir derece farkına varırsınız.
Bu dünya hayatında kalıp içinde mahkûm gibi görünsek de kalp âlemine açılmadan ruhumuzu doyurucu derecede teneffüs ettiremeyiz. Ben kendim aklım ve bütün letâifimle beraber bir nevi manevî cennetimi de içinde ihtiva edip saklayan kalp hayatına yolculuğa çıkmışım.
Kalbin bu çok vüs’atli ve sırlı mahiyetidir ki sahib-i kalp olan Fatır onu imana merkez yapmıştır. Zikir gibi, tefekkür gibi ibadetlerle kalbin âleminde alabildiğine genişleme ve güzelleşme vukua gelir. Buna göre bizler iman ilimlerine daha çok azimet edip köklü bir inkişafı yakalamalıyız. Haydi senin için Rabb’imin vasi rahmetiyle kalbini genişlendirmesini dileyip dua edeyim. Bilvesile gözlerinden öperim.
AHMED İHSAN GENÇ
Not: Bu mektup açık bir mektuptur, kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Not: Bu mektup Mehmet Soylu’ya telefonla yazdırılmıştır.