اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
Üsküdar, 24 Haziran 1999
Muhterem kardeşim,
Şimdi ortada (çoğu imanlı, istikametli insanların aleyhine) dönen hadiseler, çevrilen dolaplar, tahrik edici fıkır fıkır kazanları kaynayan fitneleri düşünürken aklıma bizim mesuliyetimiz noktasında kulluktaki kusurlarımızın kadere fetva verdirmesi geliyor, korkuyorum. Belli ki kulluğa yakışmayan pek çok suçlarımızı kaale almıyoruz, küçümsüyoruz, neticede zarara uğruyoruz. Her gün (bunun için) belki yüzlerce istiğfarımızı gerektiren hallerimizde ihmaller, gafletler var, ehemmiyetini idrak edememek var. Herkesin büyük-küçük, yaşlı-genç, hasta-sağlıklı, delilerimizle-velilerimizle şahıs şahıs veya birlikte dua etmeliyiz, hem tıpkı kaht-ü gâlâ için, yağmursuzluk için cemaatler halinde namazgâhlara çıkıldığı gibi dua için bu en dehşetli musibetlerden, dine gelen musibetlerden Allah’a (c.c.) sığınmalıyız, yalvarmamız lüzumu var.
Antep’in muhasarası sırasında halkı toplayan kahraman bir hoca; zannederim Bülbülzâde Abdullah Edib Efendi, “Cemaat! Bir köye girerken köpeklerin hücumuna uğrarsanız, yanınızda ne sopanız ne de silahınız var, o zaman ne yaparsınız? Ancak bir çaremiz var: Feryat etmek, köyün sakinlerini, köpeklerin sahibini çağırmak... Biz de şimdi bunu yapacağız: Ey merhametli ve gayretli Allah’ımız! Sana Yalvarıyoruz, dünya köyündeki Senin köpeklerin bize saldırıyor, bunlardan bizleri kurtar. Bizim neye ki gücümüz yetmez, Sen o şeye muktedirsin. El-aman Allah’ım! Merhamet eyle! Lütfeyle!” diye bu mealde hem ağlıyor hem de cemaati ağlatıyor.
Dâhil-i vatan olan fitne ve musibetlerde asayişi zedelememek, mal ve can zayiatına sebep olmamak için en güzel yol Allah’a yalvarmalardır, müsait olanlara (gücü yetenlerce) nasihatler yapılmasıdır.
Üstad’ımız Hazretleri’ne kulak vermeliyiz. Nurları dikkatle okumalıyız. Onun hizmetteki âsan olan, müessir olan, müfid olan, en az külfetli ve israfsız tarzını anlamalı, muhafaza etmeliyiz. İnşaallah, indallah makbul olmuş duasıyla hizmet-i imaniyede muvaffak oluruz.
Gizli planlarla dindar insanlar tahrik edilmek isteniyor, mukaddeslere sataşılıyor, masum insanlar sokağa dökülsün, patırtılar olsun, fitne ateşlensin, halk ne yaptığını bilmez hale gelsin, dostlar mahzun olsun, düşmanlar, şeytanlar gülsün sevinsin diye körükleyenler, üfleyenler var... Allah’ım (c.c.), Sen bize medet eyle!
Kardeşim,
İyi ki Nurlar derslerinin talipleri çoğalmış, basiretli, ferasetli, şuurlu insanlar her muhitte bulunuyor. Her biri gerçek bir kutuptan beklenen bu zamanda çok mühim olan manevî vazifelerini, Nurlarla irşat hizmetlerini hiç aksatmadan, tamamıyla Kitabullah’a uygun, sünnete uygun, hem de asra yakışır sûretlerde ifa ediyorlar. Allah’tan (c.c.) başka kimseden korkmadan, fütûrsuzca “hak” olanı, doğru olanı, istikamet yolunu gösteriyorlar.
Bu fırtınalar arkasında “en yüksek gür sadâ”nın kulağımda çınladığını hissediyorum.
Çok eskiden bir rüya içinde “yed-i beyza”yı görmüştüm. Huzur ve saadet onun sayesinde olur. İnşaallah o vasata gidiyoruz.
Allah’ım, bu geçitten kolaylıkla geçmeyi, yüz akıyla imtihanımızı verebilmeyi yalvarıyorum.
Bâkî selâm, dua...
AHMED İHSAN GENÇ
Not: Ahbap, dost, arkadaş, tanıdık kimselere istiğfar ve dualar yapmalarını, salât-ı tünciye ve tefriciye, Cevşenler okumalarını hatırlatmak, imam efendilerden (bilhassa Cumalarda) cemaate dua ettirmelerini rica etmek lazım.
Not: Bir hiss-i kablelvukû ile meydana gelecek mühim musibeti fark eden Ahmed İhsan Ağabey’in bu uyarılarının üzerinden iki ay geçmeden elîm 17 Ağustos depremi meydana gelmiştir.